Burası Dünya’nın en ıssız noktası… Bölgeye en yakın insanlar uzaydaki astronotlar ama okyanusun dibinde öyle değerli bir hazine yatıyor ki…

Pasifik Okyanusu’nun güneyinde, en yakın kara parçasından tam 2.688 kilometre uzakta bir alan var. Gri bir gökyüzünün, sonu gelmeyen fırtınaların, dev dalgaların hakim olduğu bu bölge, gezegenimizde insanların en az ziyaret ettiği noktalardan biri. Sebepsiz yere de değil üstelik. Zira burada başınıza bir kaza gelse kurtulma şansınız çok düşük. Her yıl yapılan Okyanus Yarışı isimli yatçılık etkinliği haricinde bölgeye bir insanın uğraması oldukça zor.

Söz konusu bölge Okyanus Erişilmezlik Kutbu ya da kısaca Nemo Noktası olarak anılıyor. Nemo Noktası’nın haritadaki yerini Yeni Zelanda ile Şili’nin güneyinin tam orasında kalan koyu mavi bölge olarak kabaca tarif etmek mümkün.

Bölgenin kuzeyinde Pitcairn Adaları’nın bir parçası olan insansız atol Ducie Adası, güneyinde Antarktika’ya bağlı olan Maher Adası, batısında Chatham Adaları, doğusunda ise Şili yer alıyor.

Burası okyanusun en yalnız, en izole, en hayattan uzak noktası. Deniz tabanı ile yüzey arasında dahi 4 kilometre mesafe var.

Gemilerin ve balıkçıların bile uğramadığı bölgeye en yakın insanlar genellikle 415 kilometre yükseklikteki Uluslararası Uzay İstasyonu’yla (ISS) buradan geçmekte olan astronotlar oluyor. Ancak Nemo Noktası’nın buz gibi soğuk sularıyla ISS arasındaki tek bağlantı bu değil. Sekiz yıl sonra görev süresi sona erecek olan ISS’in son durağı Nemo Noktası olacak.

ÖZELLİKLE SOVYET DÖNEMİNİN ARAÇLARI BURADA YATIYOR

Nemo Noktası insanlık tarihindeki önemli bir döneme ışık tutabilecek bir hurdalık vazifesi görüyor. Yörüngesindeki görevlerini tamamlayan uzay araçları, Dünya’ya geri döndükten sonra bu soğuk ve karanlık sulara gömülüyor.

ABD, Rusya, Japonya ve Avrupa ülkeleri, 1971-2018 yılları arasında, en az 263 uzay cismini, Nemo Noktası yakınlarında denize gömdü. Bu derin sularda yatan uzay araçları arasında Sovyet döneminin Mir Uzay İstasyonu, Salyut Programı’na ait altı araç, 140 Rus tedarik aracı, Japonya’nın fırlattığı altı kargo transfer aracı ile Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) ait beş araç bulunuyor. Bölgeye yakın geçmişte bir SpaceX kapsül roketinin parçasının da düştüğüne inanılıyor.

Nemo Noktası adını Jules Verne’nin Denizler Altında 20.000 Fersah romanındaki Kaptan Nemo’dan alıyor. Nemo kelimesi aynı zamanda Latince “insansız” anlamına geliyor. Nemo Noktası’ndan geçen teknelerdeki insanlar, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlara, Dünya üzerindeki diğer tüm insanlardan daha fazla yaklaşıyor.

Peki uzay araçları Nemo Noktası’na nasıl düşüyor? Karanlık suların dibinde hangi hurdaya çıkmış araçlar yatıyor? Gelecekte bu bölgede çalışmalar yürütecek arkeologları ne gibi sürprizler bekliyor?

1995’te Mir mürettebatı tarafından çekilen bu fotoğrafta uzay istasyonu ile uzay mekiği Atlantis bir arada

MİR, 2001 YILINDA NEMO NOKTASINA ‘DÜŞTÜ’

Takvimler 23 Mart 2001’i, saatler ise Moskova zamanıyla 8.59’u gösteriyordu. Güney Pasifik’te bulunan Fiji adasında görevli bir grup Rus kozmonot, gözlerini gökyüzüne dikmiş vaziyette bekliyordu. Ülkenin uzay ajansı, bir yılı aşkın zamandır bu ana hazırlanıyordu. Nefesler tutulmuş geri sayım çoktan başlamıştı.

Birkaç saniye sonra gökyüzünde altın rengi bir ışık huzmesi görüldü. Ardından dumanlar çıkan ışıklara sonik patlamalar da eşlik ediyordu. (Nesnelerin hareket hızı, ses hızını aştığında oluşan şok dalgalarının yarattığı patlama sesine sonik patlama adı veriliyor.)

O gün Mir Uzay İstasyonu’nun “ölüm” günüydü. Dünyanın ilk modüler uzay istasyonu olan ve gezegenimizin çevresinde 1,9 milyar kilometre yolculuk yapan Mir, görev süresini tamamlamıştı. Artık evine dönmesi gerekiyordu.

Mir, 134 tonluk ağırlığıyla yeniden gezegenimizin atmosferine girdi. Japonya semalarında Karman hattını geçip alevler saçarak yoluna devam ettikten sonra, Nemo Noktası’nı çevreleyen Güney Pasifik Okyanusu İnsansız Alanı’na (SPOUA) çakıldı.

Dünya üzerinde bu şekilde birden fazla erişilmezlik noktası var. Avrasya Kutbu olarak bilinen nokta Çin sınırları içinde yer alıyor. Güney Erişilmezlik Kutbu ise Antarktika’da bulunuyor.

O günden sonra bazı fırsatçılar Mir’in parçalarını, sahte olduğunu açık açık itiraf ederek internette satmaya başladı. Uzay istasyonunun kısmen yüzeye çıkarıldığı söylentileri de yıllarca devam etti. Ne var ki aslında Mir’den kopmuş bir tel parçası bile sudan çıkarılmış değil. Uzay istasyonunun tamamı, kendisini yutan okyanus sularının dibinde, kilometrelerce derinde yatıyor.

DÜŞEN UZAY ARAÇLARINDAN GERİYE NE KALDI?

Tabii bu noktada akla şu soru geliyor: Saatte 28.000 kilometrenin üzerinde hızla atmosfere giren ve “alev alan” Mir ve diğer uzay araçlarından geriye ne kaldı?

Bilindiği üzere küçük göktaşları henüz yeryüzüne ulaşamadan kaybolup gidiyor. Ancak uzay istasyonları gibi dev yapılar için aynı şey söz konusu değil.

Avustralya’da bulunan Flinders Üniversitesi’nde uzay arkeolojisi alanında dersler veren Alice Gorman, BBC Future’a yaptığı açıklamada, yeniden atmosfere girdikten sonra sağlam kalan kısımların genellikle aşırı yüksek ısıya ve basınca dayanacak şekilde tasarlanmış parçalar olduğunu söyledi.

Gorman, “Çoğu zaman yakıt tankları ya da roket iticiler sağlam kalır. Çünkü ya içlerinde sıvı hale gelene kadar soğutulmuş ve sıkıştırılmış itici gazlar olarak tarif edebileceğimiz krayojenik yakıtlar vardır ya da alev alma sıcaklıkları gerçekten yüksektir. Bu nedenle yakıt tanklarının gerçekten sağlam olması gerekir” dedi.

Yakıt tanklarının genelde uzay araçlarındaki ya da roketlerdeki en büyük katı nesneler olduğuna ve ekstra izolasyonla korunduğuna da dikkat çeken Gorman, “Bol miktarda paslanmaz çelik, alüminyum alaşım ve titanyum alaşımdan söz edebiliriz” diye konuştu. Yakıt tanklarının izolasyonu genelde karbon lifi gibi ısındığında yanmayan karbon bileşimlerinden elde ediliyor. Bu malzemelerin en eski versiyonlarının bile 287 santigrata varan sıcaklıklara dayanabildiği biliniyor.

Esperance Müzesi

SKYLAB’İN PARÇALARI AVUSTRALYA’DA BİR MÜZEDE SAKLANIYOR

Ne var ki çoğu durumda bir uzay aracı Dünya’nın atmosferine girdiğinde, kaderinin ne olacağını önceden bilmek neredeyse imkânsız.

Gorman, “Nerede olduklarını aşağı yukarı biliyoruz ama onları görmüş değiliz. Bir araştırma gemisiyle Nemo Noktası’nın yakınlarına giden, suyun altına inip uzay araçlarının durumuna bakan kimse olmadı” sözleriyle açıkladı bu durumu.

Ancak Batı Avustralya’da bulunan Esperance Müzesi’nde bazı ipuçları bulunuyor. Adını içinde bulunduğu sahil kasabası Esperance’tan alan bu küçük ve az bilinen müzenin koleksiyonu oldukça rastgele toplanmış. Müzede eski bir motosiklet, 19’uncu yüzyıldan kalma bir tren vagonu ve çeşitli tarım makineleri bulunuyor. 

Ne var ki müzedeki en dikkat çekici parçalar, metal bir kafesin ve özel bir muhafazanın içinde saklanıyor: Silindir şeklinde çelikten yapılmış biraz yamulmuş bir su tankı, bir zamanlar azot deposu olarak kullanılan gizemli bir titanyum küre, çelikten bir gıda dondurucu, tuhaf şekillere sahip paslı demir parçaları, aşınmış süngerler ve 1,8 metre boyunda şeffaf naylona sarılı kocaman bir oksijen tankı. Bunlar ABD’nin ilk uzay istasyonu olan Skylab’in bulunan en büyük parçaları.

YÖRÜNGEDE SADECE ALTI YIL KALABİLDİ

Skylab, Dünya yörüngesine 14 Mayıs 1973’te gönderildi ve sadece altı yıl sonra yeryüzüne geri döndü. ABD Ulusal Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), Skylab’in görev süresinin daha uzun olacağı umuduyla yola çıkmıştı. Ancak yörüngesinin beklenenden hızlı bozulması nedeniyle 1979’a gelindiğinde istasyonun insanlık istese de istemese de uzayda kalamayacağı anlaşıldı.

Bütün büyük uzay cisimleri gibi, Skylab’in inişini kontrol altında tutmak da hayati kabul ediliyordu. 77 ton ağırlığındaki uzay istasyonunun okyanusa, insanlardan mümkün olduğunca uzağa düşmesi amaçlanıyordu. Ancak bu bağlamda atık yönetiminin nasıl olacağını kimse düşünmemişti. Bu başına buyruk uzay istasyonuna Dünya yolculuğunda yön verme konusunda NASA mühendislerinin yapabileceği çok fazla şey de yoktu.

Son görev gününde Skylab bir “yörüngeden çıkarma” manevrası yaptı. Kendisini yavaşlatmak için motorlarını ateşledi. Hedeflenen nokta Avustralya’nın güneybatısına denk gelen Hint Okyanusu sularıydı. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi.

11 Temmuz 1979 günü sabah erken saatlerde, Avustralya’nın iç kesimlerinde gökten Skylab parçaları yağdığını görenler oldu. Yerel halk, geniş tarım arazilerine yayılmış vaziyette teleskop ayakları, yakıt tankı parçaları, kurşun filmle kaplı bir kasa, 6,7 metrelik bir hava kilit kalkanı ve büyük bir oksijen tankı buldu. NASA’nın açıklamasına göre, her biri en az 454 kilogram ağırlığında olmak üzere en az 38 hurda parçası bulundu.

Nihayetinde, bu atıkların önemli bir kısmı Esperance kırsalına düşmüştü. O kadar ki Esperance yöneticileri yeni bir yasa çıkarıp çevreyi kirlettiği gerekçesiyle NASA’ya 400 dolar para cezası vermek zorunda kaldı.

NASA, Skylab’in parçalarını bulanların saklamalarına izin vermişti

EN BÜYÜĞÜ BİR OTOMOBİL BOYUTUNDA

Bu olay NASA için utanç verici olsa da büyük bir nesnenin yeniden atmosfere girdiğinde neler yaşandığı konusunda araştırma yapmak adına iyi bir fırsat oldu. Üstelik bulunan parçalar eğri metal kütlelerinden ibaret değildi. Bir ambar kapağı gibi oldukça karmaşık yapılar da düşüşten sağ çıkmayı başarmıştı.

Nemo Noktası 1992 yılında “bulundu”. Hırvatistan asıllı Kanadalı bir mühendis olan Hrvoje Lukatela, bu noktayı bir bilgisayar programı kullanarak buldu. Çeşitli matematiksel hesaplar yapan Lukatela, Dünya üç boyutlu olduğuna göre, en ıssız okyanus noktasının üç ayrı sahil şeridine de eşit mesafede olmasından yola çıkarak Nemo Noktası’nı tespit etti.

Peki bu durumda Nemo Noktası’ndaki uzay aracı parçaları ne büyüklükte olabilir?

Mir örneğine bakalım… Bu dev uzay istasyonunun 13 metre uzunluğunda bir merkez çekirdeği ve beş laboratuvar modülü vardı. Bilim insanları Mir’in atmosfere yeniden girdiği noktada 1.500 parçaya ayrılacağını, bu parçaların en büyüğünün küçük bir otomobil boyutlarında olabileceğini düşünüyordu. Söz konusu parçalar arasında yakıt tankları, bataryalar, bölmeleri ayıran duvarlar ve saklama kutuları bulunuyordu. Bu parçaların tamamı şu an Nemo Noktası’nda suyun dibinde yatıyor. Alüminyum levhalar ya da köpük izolasyon maddeleri gibi daha hafif parçaların bile düşüşten sağ çıkmış olması mümkün.

ISS, 2031’de dünyaya geri döndüğünde hurda parçalarının Nemo Noktası gibi insansız bir bölgeye düşmesi her zamankinden daha önemli olacak. Çünkü uzay istasyonunun ağırlığı 400 ton civarında.

ISS’in okyanusa düşmesini sağlayacak çalışmalar şimdiden başladı. Johnson Uzay Merkezi’nin BBC Future’a yaptığı açıklamada, “NASA sektör temsilcilerinden bir yörüngeden çıkarma aracı için teklifte bulunmalarını talep etti” ifadeleri kullanıldı.

Kısaca USDV olarak anılan bu araçlar, görev süresinin bitişine yaklaşık bir yıl kala ISS’e yanaşacak ve hazırda bekleyecek. Bu özel uzay aracı, ISS’in Dünya atmosferine hangi noktada giriş yaptığını ve nereye düşeceğini kontrol edecek.

NASA’nın tahminlerine göre ISS’in bazı parçaları yansa da daha yoğun ya da ısıya daha dayanıklı kısımların sağ kalması mümkün. Uzunluğu 18,3 metreyi bulabilen ve uzay istasyonunun omurgasını oluşturan çelik iskelet parçaları da bu kısımlar arasında.

GELECEĞİN ARKEOLOGLARI NEMO NOKTASI’NDA NELER GÖRECEK

Bütün bunlar Nemo Noktası’nın arkeologlar için bir hazine olduğuna ve gelecekte de öyle olacağına işaret ediyor.

Gorman, “Uzay aracı mezarlıklarını, çöp höyüklerini ya da deniz kabuğu höyüklerini incelediğiniz şekilde inceleyebilirsiniz” dedi.

İnsanların yüzlerce hatta binlerce yıl önce çıkardıkları atıkların toplandığı bu höyükler, arkeologların geçmişteki insanların nasıl yaşadığı, ne yiyip içtiği ve neye değer verdiğini anlamasına ışık tutuyor. Örneğin antik deniz kabuğu höyüklerini inceleyen arkeologlar, eski zamanlarda sahil kıyılarında yaşayan ve hayatta kalmak için deniz salyangozu, midye gibi hayvanlarla beslenen avcı-toplayıcı toplulukların davranış modellerini kurgulamayı başarıyor.

İster bir deniz kabuğu olsun ister bir uzay aracı, kullanılmayan şeyi çöpe atmak sıradan bir davranış gibi görünse de Gorman bu çöp alanlarının insanların kasten oluşturduğu eserler topluluğu olduğunu belirtti ve ekledi: “Yapabileceğiniz şeylerden biri, bu çöplerin zaman içindeki değişimine bakmak. Hangileri daha eski zamandan, hangileri daha güncel? Aradan geçen yıllarda teknolojide ve malzemede ne gibi değişimler yaşandı? Bu sorulara yanıt bulabilirsiniz.”

Günümüzde roketlerin birden fazla kez kullanılabilmesi yönünde çalışmalar yapılıyor. Örneğin 1000 yıl sonra bakıldığında, Nemo Noktası’ndaki atıklar bu değişimi yansıtacak şekilde değişebilir. Gorman, “Bir noktada okyanuslardaki atıklarla ilgili bir çalışma yapıldığında, atıkların sayısında örneğin 2013’ten itibaren ciddi bir azalma olduğu görülecek. Bu değer yargılarındaki bir değişimin, insanların dönüşüme, yeniden kullanıma, çevreye verilen zararı azaltmaya daha fazla önem vermesinin bir sonucu” diye konuştu.

ISS’in görev süresi 8 yıl sonra sona erecek

CANLI YAŞAMAMASI BİR AVANTAJ

Gorman, Nemo Noktası’ndaki atıkların uzay araştırmalarının erken dönemine dair önemli bir kayıt olduğunu da sözlerine ekledi. Üstelik bu kayıtlar bir yere kaybolmuyor. Zira Güney Pasifik’in suları bu uzay aracı parçalarını korumak için mükemmel koşullara sahip.

Bunun en önemli sebebi Nemo Noktası’nda deniz canlılarının yaşamıyor olması. Bölge kara parçalarına çok uzak olduğundan bu canlıların yaşamını sürdürmesini sağlayacak besin maddeleri bu sularda bulunmuyor. Okyanusun bu noktasının çok derin olması oksijen yetersizliğini de beraberinde getiriyor. Su sıcaklığının çok düşük olması ve güneş ışığı almaması da, Nemo Noktası’ndaki metallerin paslanma gibi kimyasal süreçlere çok daha az maruz kalması anlamına geliyor.

Gorman, “En önemli etki, malzemelerin tuzlu suya vereceği kimyasal reaksiyonlar olacak” dedi. Ancak yukarıda da dediğimiz gibi uzay araçlarının parçalarının çoğu paslanmaz çelik, titanyum, alüminyum alaşımı gibi reaksiyona girmeyen sabit maddelerden yapılıyor. Gorman, “Bir yakıt tankında olmasını isteyeceğiniz özellik budur” ifadelerini kullandı.

Nemo Noktası’ndaki uzay araçlarının 1.000 yıl sonra bile göreceli olarak iyi durumda olacağı tahminini de dile getiren Gorman, “Tarihi gemi batıklarında da böyle bir durum görülür. Suyun altında gayet iyi korunmuş haldeyken yüzeye çıkarıldıklarında çürümeye başlarlar” dedi.

90’lı yıllarda bilim insanları Nemo Noktası’nın 1.250 mil doğusunda gizemli bir ses olduğunu keşfetti. “Bloop” adı verilen bu ses mavi balinaların çıkardıkları seslerden daha yüksekti. Bu da bölgede bir deniz canavarı yaşadığı yönünde spekülasyonlara neden oldu. Nihayet ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi, bu sesin dev bir buzdağının kırılırken çıkardığı çatırtı olduğuna karar verdi.

Nemo Noktası’ndaki merak uyandıran uzay atıklarının izini sürebilen henüz olmadı ancak bölgenin bu anlamda oldukça zengin olduğunu tahmin etmek zor değil. Yıllarını uzayın karanlık boşluğunda geçiren bu araçların emekliliklerini yine karanlık bir boşlukta geçiriyor olmaları da ilginç bir detay…

BBC Future’ın “The Soviet spacecraft cemetery in the Pacific” başlıklı haberinden derlenmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir